10. Kazıklar sahibi (güçlü, kuvvetli) Firavun'a? الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ
11. Bunlar ülkelerde azmışlardı. فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ
12. Oralarda çok bozgunculuk yapmışlardı. فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ
13. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı.
إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ
14. Kuşkusuz Rabbin her an gözetlemededir.
فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ 15. Ama insan, her ne zaman Rabbi onu sınayıp da ikramda bulunur, nimet verirse, "Rabbim bana ikram etti." der.
وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ 16. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, "Rabbim beni zillete düşürdü." der.
وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلًا لَمًّا 19. Oysa mirası öyle bir yiyorsunuz ki, haramhelal gözetmeden.
وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا 20. Malı öyle bir seviyorsunuz ki, yığmacasına.
كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا 21. Hayır hayır, yer birbiri ardınca sarsılıp dümdüz olduğu zaman,
وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا 22. Rabbinin emri gelip melekler sıra sıra dizildiği zaman,
وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ 23. Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlar. Fakat bu anlamanın ona ne yararı var?
يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي 24. "Keşke hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim." der.
فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ 25. Artık o gün Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.
وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ 26. Onun vuracağı bağı kimse vuramaz.
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ 27. Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!
ارْجِعِي إِلَىٰ رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً
28. Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön.
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
29. Kullarımın arasına gir. وَادْخُلِي جَنَّتِي
30. Cennetime gir.
Beled Suresi بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Rahman ve Rahim Olan ALLAH'IN Adı ile
لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَدِ
1. Andolsun bu beldeye وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَٰذَا الْبَلَدِ
2. Ki sen bu beldede oturmaktasın. وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ
3. Ve and olsun baba ve çocuğuna. لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍ
4. Biz insanı gerçekten bir sıkıntı içinde yarattık. أَيَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ
5. İnsan, kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor? يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًا
6. Ben, yığın yığın mal yok ettim diyor. أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ
7. Kendisini bir gören olmadı mı sanıyor? أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ
8. Biz ona iki göz vermedik mi? وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ
9. Bir dil ve iki dudak? وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
10. Ona iki yolu gösterdik. فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ
11. Fakat o, o sarp yokuşa göğüs veremedi. وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ
12. Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir? فَكُّ رَقَبَةٍ
13. Köle azat etmek, أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ
14. Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir, يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ
15. Yakınlığı olan bir yetime, أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ
16. Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula. ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
17. Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ
19. Âyetlerimizi tanımayanlar ise, onlardır işte amel defterleri sollarından verilenler. عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ
20. Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır.
Şems Suresi بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Rahman ve Rahim Olan ALLAH'IN Adı ile
وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا 1. Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا 2. Güneşi takip ettiğinde Ay'a, وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا 3. Onu açığa çıkarttığında gündüze, وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا 4. Onu örttüğünde geceye, وَالسَّمَاءِ وَمَا بَنَاهَا 5. Gökyüzüne ve onu bina edene, وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا 6. Yere ve onu yapıp döşeyene, وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا 7. Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene, فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا 8. Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا 9. Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّاهَا 10. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا 11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı. إِذِ انْبَعَثَ أَشْقَاهَا 12. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا 13. Allah'ın Resulü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!" dedi. فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا 14. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felaket gönderdi de hepsini helak etti. وَلَا يَخَافُ عُقْبَاهَا
15. (Allah, bu şekilde azap etmenin) akıbetinden korkacak değil ya! *
Bugün 3 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!
لا اله الا الله محمد رسول الله
Ses dosyalarinin dinlenebilmesi icin yüklenmesi esnasında bir müddet beklemeniz gerekebilir